“Beş farklı öğretmen var”

“Şimdi öğretmenlerimiz, aramızdaki öğretmenlerimiz, aramızda olmayan öğretmenlerimiz, canım öğretmenlerimize bir kocaman alkış yollayalım. Onların istihdam biçimleri, beş farklı öğretmen var. Atanmayanlar burada ama atananlar da dertli. Hatta okulda ücretli öğretmen var, sözleşmeli öğretmen var, normal statüde öğretmen var, uzman öğretmen var, baş öğretmen var. Eğitim aynı eğitim, yapılan iş aynı iş ama unvan ve özlük farklı. Bu tamamen adalete aykırıdır. 91 bin açıkta norm kadro varken 85 bin ücretli öğretmen atamak emek sömürüsüdür. Devlet eliyle güvencesiz istihdamdır. Devlet eliyle eğitimci emeğinin sömürülmesidir. Bunu bütün milletimize şikayet ediyorum. Ayrıca özel okulda çalışan öğretmenlerimizin çok önemli bir sorunu var. 2014 yılına kadar kanun derdi ki özelde çalışan öğretmen muadili görevdeki kamu öğretmeninden düşük maaş alamaz. Bugün kamudaki öğretmenin de en düşük maaşı yeterli değildir. 31 bin liradır. Ancak bugün özel sektörde asgari ücrete, 17 bin liraya, daha da altına öğretmen emeği sömürülmektedir. Bu öğretmenlerin hakkı devlet eliyle sermayeye yedirilmektedir. Bu haksızlıktır. Bunu yapanlara yazıklar olsun. Biraz önce değerli evladı Görkem ile bir kez daha konuştum. Görkem bizi televizyonundan takip ediyor. Okulu başında, görevi başında katledilen müdürümüz, İbrahim Oktugan eğitim camiasının son şehididir ama ilk değildir. Tüm uyarılara rağmen öğretmene karşı şiddet, eğitimde şiddet olanca gücüyle devam etmektedir. Bunun için 10 Mayıs’ta Milli Eğitim Bakanlığından Meclis’e kadar yürüyen öğretmenler, sendikalar seslerini duyurmak istemiş ancak bu Milli Eğitim Bakanı, onlara sormadan, onlara danışmadan yine eğitimde şiddet yasasını bir başına dayatarak geçirmeye çalışmaktadır. Eğitimde şiddet, tek başına çıkarılacak bir kanun değildir. Sendikaların, örgütlerin sesi duyulmalı. Öğretmenlere ve işin uzmanlarına kulak verilmelidir.”

“Öğretmenler her ay 9 çeyrek altınını kaybediyor”

“Son sözüm 2002 yılında en düşük öğretmen maaşı 635 liraydı. Bakın Türkiye’de 81 ilde, 973 ilçede meydan meydan geziyorum. Her hesabı bir şeye dayandırıyorum. Her hesap şaşar altın hesabı şaşmaz. 2002’de en düşük öğretmen maaşı 635 lira. 20 tane çeyrek altın alıyor. Bugün en düşük öğretmen maaşı 31 bin lira. Sadece 11 çeyrek altın alıyor. En düşük öğretmen maaşında AKP iktidarı boyunca tam yarı yarıya neredeyse, 20 çeyrekten 11 çeyrek altına gerileme var. Öğretmenler tam olarak her ay 9 çeyrek altın kaybediyorlar. Bu hesabı bütün öğretmenlere, bütün vicdanı olan herkese emanet ediyorum. Diyorum ki son yerel seçimlerde öğretmenlerin seslerini duyurmuş, onlarla birlikte olmuş, onlarla birlikte meydan meydan haykırmış bir partinin genel başkanı olarak, 31 Mart seçimlerinin birinci partisinin genel başkanı olarak, atanmayan öğretmenin sesini duyun. Mülakat mağdurlarının sesini duyun. Müfredata itiraz edenlerin sesini duyun. Türkiye’de nitelikli eğitime ulaşmak sınıfsal bir farklılık, sınıfsal bir sorun haline gelmiştir. İyi eğitimi paralı kılan ve parası olmayana iyi eğitim vermeyen, hatta yoksulun çocuğunu tenhada kıstırıp, onu doğmaya, onu hurafeye mahkum eden, onu bilimsel, çağdaş laik eğitimden uzak tutan anlayışa sesleniyorum. Müfredat yapmak anayasa yapmak gibidir. Müfredat yaparken herkesi duymalı. Herkesi dinlemeli. En doğrusunu tam bir mutabakatla yapmalısınız. İşte önümüzde size güzel bir sınav. Anayasa yapacağım, katılımcı olacağım, Türkiye’nin yüzde 96’sını temsil edecek anayasa diyene, hadi bakalım müfredat burada, eğitimin anayasası burada, çağır bakalım yüzde 96’yı, çağır bakalım sendikaları. Yoksulu duy. İtirazı duy. Atanmayanı duy. Mevcut öğretmenin sorununu, deprem bölgesini duy, ondan sonra anayasa diye meydanları çıkıp destek istemeye başla. Eğitimin anayasasını katılımcı yapmayanlarla, milletin anayasası yapılmaz.”

Kaynak: Elips haber